Filmin en acıklı sahnesi Kolombiya’lı Andres Escobar'ın 22 haziran’daki A.B.D. maçında kendi kalesine gol attığı için, maçtan 10 gün sonra ülkesinde bir restoran çıkışında 12 yerinden vurularak öldürülmesiydi. Kolombiya elemelerde arjantin’i 5-0 mağlup etmiş ve Pele tarafından kupanın favorisi olarak gösterilmişti. Ama turnuva bittiğinde Kolombiya ile ilgili akıllarda kalanlar sadece Valderrema’nın kabarık saçları ve Escobar’a yapılanlar olmuştu.
Kupa hollywood filmi gibiydi gerçekten seyirci sayısı da bunu doğrular nitelikteydi. 52 maçı toplam 3.567.415 biletli seyirci izlemişti ve maç başına 68604 seyirci ortalamasıyla kırılan rekor 1994’ten sonra gerçekleşen üç dünya kupasında da kırılamadı. Ne gariptir ki futbolun; basketbol, amerikan futbolu ve beyzbol gibi sporların gölgesinde kaldığı bir ülkede amerikan futbolu sahalarından bozma stadyumlarda oynanan bu dünya şampiyonası halen dünya kupaları tarihinin en yüksek seyirci ortalamasına sahip olan turnuvasıdır.
24 takımın katıldığı son dünya kupasında, dünya kupaları tarihi açısından birçok ilke şahit olmuştuk. Turnuva ilk kez Avrupa ve Güney Amerika dışında bir yerde gerçekleşiyordu. Sahada ilk kez sırtlarında numaralarıyla birlikte isimleri de yazılı olan futbolcular ve yalnızca siyah forma giymek zorunda olmayan rengarenk formalı hakemler izliyorduk. İtalya 90’daki keyifsiz futbol FIFA’yı çözüm arayışına itmiş, takımları atak futbola teşvik etmek için önerilen galibiyete 3 puan sistemi de ilk kez bu kupada uygulanmaya başlamıştı. Çözümün işe yaradığını söyleyebilirdik çünkü gol ortalaması gözle görülür biçimde artmıştı. Kupa baştan sona ilklerin kupasıydı gerçekten. İtalya milli takımının kalecisi Pagliuca gruptaki Norveç maçında kırmızı kart görerek dünya kupaları tarihinde oyundan atılan ilk kaleci, Fas milli takımı, kaleci değiştirmeye de izin veren yeni kurallar sayesinde bir maçta üç oyuncu değiştiren ilk takım, A grubunda oynanan A.B.D. - İsviçre maçı ise tamamen kapalı bir stadyumda oynanan ilk dünya kupası maçı olmuştu. B grubu maçında Rusya, Kamerun’u 6-1 yenerken Rus futbolcu Oleg Salenko dünya kupaları tarihinde bir maçta 5 gol atan ilk futbolcu olarak bir rekora imza atıyordu. Salenko daha sonra ülkemizde İstanbulspor forması da giyecekti.
Son avrupa şampiyonu Danimarka, 4 yıl sonra dünya şampiyonu olacak olan Fransa ve futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere ise elemeleri geçemedikleri için turnuvayı televizyondan izlemek zorunda kalan takımlardı. Özellikle Fransa çok dramatik bir şekilde elenmişti. Fransızlar eleme grubundaki son maçta Bulgaristan deplasmanında, daha sonra Fenerbahçe forması da giyecek olan Kostadinov’dan yedikleri son dakika golüyle turnuvaya katılma biletini Bulgarlar’a kaptırmıştı. Bulgarlar da yıldızları Stoitchkov’un büyüleyici futboluyla dünya 4.sü olarak bu bileti boş yere kazanmadıklarını tüm dünya’ya göstermiş oldular. 3.lük maçında bulgarlar’a 4 gol atan İsveç, “bebek yüzlü” golcü Brolin, Afrika asıllı Martin Dahlin ve daha sonra Fenerbahçe forması giyecek olan Kenneth Andersson’dan oluşan üçlüsüyle kupanın en golcü takımı olmuştu.
Dünya kupaları sahnesine ilk kez çıkan üç takım vardı. Bunlar Nijerya, Yunanistan ve Suudi Arabistan’dı. Nijeryalı futbolcular oynadıkları futbol ve attıkları gollerden sonra yaptıkları ilginç danslarla taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazanmışlar ama 2. turda normal sürenin son dakikalarında yedikleri beraberlik golü ve uzatmalarda yedikleri penaltı golüyle turnuvanın finalisti İtalya’ya elenerek kupaya şanssız bir şekilde veda etmişlerdi. Yunanistan turnuvayı gol atamadan ve puan toplayamadan tamamlayan tek takım olmuş, Suudi Arabistan ise Kuzey Kore’den sonra dünya kupaları tarihinde 2. tura yükselmeyi başaran ikinci Asya takımı olmuştu. Suudi arabistan’lı Saeed Owairan’ın gruptaki Belçika maçında 5 kişiyi geçerek attığı gol kupanın en keyifli anlarından biriydi. Bu gol birçok futbol otoritesi tarafından Maradona’nın 1986’da İngiltere’ye attığı gole benzetilmişti. 1986 dünya kupasının kahramanı Maradona bu turnuvaya 4-0 kazandıkları Yunanistan maçında muhteşem bir gol atarak başlamış, ancak daha sonra doping kullandığı için turnuvadan ihraç edilerek sevenlerine hüzünlü bir vedada bulunmuştu. Maradona’dan yoksun kalan Arjantin ise 2. turda Romanya’ya 3-2 yenilerek kupaya erken veda etti. Romanya daha sonra Galatasaray’da oynayacak olan Hagi’nin mükemmel golleriyle izleyen herkesin beğenisini kazanmıştı.
Almanlar, A.B.D.’ye son dünya şampiyonu ve son 3 dünya kupasında da final oynayan tek takım olarak gelmişti. Turnuvaya açılış maçında Bolivya’yı 1-0 yenerek başladılar ancak çeyrek finalde Bulgar Letchkov’dan yedikleri kafa golüyle yıkıldılar. 12 yıl sonra Brezilya da son 3 kupada final oynayan takım olarak geldiği Almanya’da çeyrek finalde Fransa karşısında Henry’den yediği golle aynı hayal kırıklığını yaşayacaktı. Dünya kupaları tarihinde hiçbir takım üst üste 4 kez finale gidemedi.
1990 dünya kupasındaki performansıyla Afrika Aslanları lakabını alan Kamerun ise izleyicilere Rusya’ya attığı golle dünya kupaları tarihinin en yaşlı golcüsü olan 42 yaşındaki (42 yıl 39 gün) Roger Milla ile Brezilya karşısında gördüğü kırmızı kartla kupa tarihinin en genç kırmızı kart gören oyuncusu 17 yaşındaki (17 yaş 358 gün) Rigobert Song arasındaki yaş farkından başka bir ilginçlik sunamadan ilk turda elendi.
Kupaya renk katan yalnızca hakemlerin formaları değildi. Meksika kalecisi Campos da maçlara kendi tasarladığı rengarenk formalarla çıkıyordu. İsveç’in kalecisi Ravelli yaptığı ilginç hareketlerle ilgi odağı olmuş hatta doğru mudur bilmem ama deli raporu olduğu bile rivayet edilmişti. Belçikalı Preud-Homme ise Owarian’dan dünya kupaları tarihinin en güzel gollerinden birini yemesine rağmen turnuvanın en iyi kalecisi seçilmişti.
İlklerin kupasında final maçı da penaltılara kalarak bir ilke sahne olmuştu. Kupanın sahibi ilk kez penaltılarla belirlenirken İtalyanlar’ın o ana kadar kupadaki kahramanı olan Roberto Baggio futbolla ilgilenen herkesin bugün bile rahatlıkla hatırlayabildiği o son penaltı vuruşunu kalenin üzerinden dışarı göndererek Brezilya’nın dünya şampiyonluğunu ilan etmiş oldu.
Brezilyalı’lar kupayı, turnuva başlamadan 1 ay önce Imola pistinde geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybeden Brezilyalı efsane Formula 1 pilotu Ayrton Senna'ya itaf ettiler. Şampiyon Brezilya kupa boyunca bize hep güzel şeyler sunmuştu (2. turda Leonardo’nun A.B.D.’li ramos’a dirsek atıp sol kulağının yakınındaki bir kemiği kırarak oyundan atılması dışında). Romario’nun turnuva boyunca oynadığı futbol, Bebeto’nun çeyrek finaldeki hollanda maçında attığı golden sonra yanına romario ve mazinho’yu da alarak yeni doğan çocuğu mateus’a itafen kollarını beşik gibi sallayarak gerçekleştirdiği gol sevinci ve aynı maçta Branco’nun 40 metreden attığı frikik golü hala hafızalarımızdaki yerlerini koruyor. brezilya kadrosunun 20 sırt numaralı futbolcusu 17 yaşındaki Ronaldo’yu izlemek için ise biraz daha beklememiz gerekiyordu.
Dünya Kupası Yazı Dizisi
1 yorum:
Ben sadece kendimiçin zannediyordum ancak bu blogu görünce emin oldumki biz 80lerin ortasında doğanlar için en azından, 1994 en renklidünya kupası.Belki ilk hatırladığımız dünya kupası olduğundan belki de başka bir şeyden ama gerçekten öyle.1994 dünya kupası her zaman aklımda kalmış en iyi çocukluk anılarından biridir.İsveçin beklenmeyen başarısı Brolin,Dahlin,Romario,Bebeto ve belki de hiç bişr kupaya daha önce katılamamış olan Bolivya milli takımı bu kupadan aklımda kalan en sağlam anılardan.Yanlız olmadığımı gösterdiniz.Teşekkürler : )
Yorum Gönder