29 Mart 2010 Pazartesi

Derbinin Ardından

Maçtan önce Lugano'nun dönüşüyle yeniden düzene giren ve 4 maçtır kalesini gole kapatan Fenerbahçe savunmasından bahsetmiştik. Dün akşam orta saha da takım savunmasına önceki maçlara göre çok daha fazla katkı yapınca Fenerbahçe oyunda sağladığı üstünlüğü skora da yansıtarak çok kritik bir galibiyet aldı.

Galatasaray tarafında ise hücum bölgesine yapılan transferlerle dikkatlerden kaçan orta saha zaafiyeti dün akşam bir kez daha ortaya çıktı. Alınan sonuç ise hem takımın hem taraftarın şampiyonluğa olan inancını yok denecek kadar azalttı.

Sonuç olarak çok keyifli bir şampiyonluk yarışı bizi bekliyor.

28 Mart 2010 Pazar

Derbi Zamanı

Derbinin başlamasına çok kısa bir süre kala hepimizin heyecanı en üst seviyeye ulaştı. Bursa'nın yenilgisiyle daha da önemli hale gelen bu büyük maç öncesi gönül verdiğim ve son 2 lig maçını tribünden izlediğim Fenerbahçe ile ilgili ne çok umutlu ne de çok umutsuzum. Hücum zenginliği açısından oynanan futbolun yalnız beni değil hiçbir Fenerbahçe taraftarını tatmin etmediği kesin. Ancak Lugano'nun dönüşüyle birlikte son 4 maçta kalesini gole kapatan Fenerbahçe'de savunma düzenin yeniden oturmaya başladığı gerçeğini de es geçmemek lazım. Derbilerde Galatasaray'a karşı kurulan psikolojik üstünlük avantaj, maçın Ali Sami Yen'de olması da bir dezavantaj olarak görülürse şanslar birbirine çok yakın. Güzel bir maç olması dileğiyle...

Not: Fotoğraf Fenerbahçe'nin ligde oynadığı son karşılaşma olan Gaziantepspor maçından.

27 Mart 2010 Cumartesi

Eyyvah Eyvah

Olmuş bu film. Hem de çok güzel olmuş. Reklamını kendisi yapan filmleri severim. Eyyvah Eyvah da böyle bir film oldu. Filme gidenler ne kadar eğlendiklerini anlattıkça filmi görmek isteyenlerin sayısı arttı.

Ben de dün akşam Kanyon'da izledim filmi. Filme daha önceden gidenlerden aldığım duyumlar beklentilerimi yükseltmişti ama yüksek beklentilerle gitmeme rağmen hayal kırıklığına uğramadım. İlk sahneden itibaren doğallığıyla insanı içine çeken bir film Eyyvah Eyvah. Doğasına, şivesine ve denizine hayran bıraktıran Kuzey Ege sahneleri insanı mest ediyor. Hele fonda da yıllardır artık makara falan değil de ciddi ciddi bir albüm çıkarmasını istediğim Ata Demirer'in sesi olunca. Tabi burada rolü çok uzun olmasa da Salih Kalyon ustanın performansını da es geçmemek lazım.

İstanbul sahnelerine geçtiğimizde ise bu kez eğlencenin dozu bir kat daha artıyor. İzleyici gülmekten yerlere yatıran bir dolu sahne var burada. Bunda hem Demet Akbağ'ın hem de Ata Demirer'in iyi bildikleri işi yapmalarının da etkisi var bence. Demet Akbağ yıllarca Bir Demet Tiyatro'da canlandırdığı Züleyha'nın bi benzerini, Ata Demirer ise tek kişilik gösterilerinde sık sık canlandırdığı Kuzey Ege'li karakteri canlandırıyor. Bu karaktere hafif dozda bir Niyazi Gül de eklemiş hatta. İyi de yapmış.

Son olarak hala gitmemiş olanlara bol bol gülecekleri keyifli ve eğlenceli bir 2 saat geçirmeleri için Eyyvah Eyvah'ı şiddetle tavsiye ederim.

13 Mart 2010 Cumartesi

Rita'nın Şarkısı


2 hafta kadar önce Devlet Tiyatroları'nın Cevahir Alışveriş Merkezi'ndeki sahnesinde şirketten kalabalık bir grupla birlikte izledik oyunu. Benim Rita'nın Şarkısı'na gitme nedenim Çetin Tekindor'u tiyatro sahnesinde kanlı canlı izleme fırsatını kaçırmamaktı. Ancak oyunu izledikten sonra Tülay Günal'ın performansına da en az Çetin Tekindor kadar hayran kaldım.


Yorucu bir iş gününün sonunda yalnızca 2 kişinin oynadığı ve arayla birlikte neredeyse 3 saat süren bir oyun izleyenleri sıkmamayı becerebiliyorsa başarılıdır bence. Bu başarıda da oyuncuların performansının katkısı büyüktür. Oyunun süresinin uzun olması Tülay Günal'ın canlandırdığı Rita karakterinin geçirdiği değişimin yapay olmasını engelliyor ve bu değişimi çok daha gerçekçi kılıyor. Aynı zamanda seyircinin de bu geçişi sindirmesini sağlıyor.

Son olarak her iki oyuncun da yüreklerine sağlık demek lazım. Müthiş bir uyum yakalamışlar gerçekten.

12 Mart 2010 Cuma

Özlemişim Mabedi


Geçen Pazar uzun bir aradan sonra çok sevdiğim, gönül verdiğim takımımı stadyumda izledim. Oyun olarak ortaya konan pek birşey olmasa da Saraçoğlu'nu ve atmosferi o kadar özlemişim ki benim için çok güzel bir Pazar akşamı oldu. Tabi bunda her ne kadar sahada beklediğimiz futbolu görememiş de olsak aldığımız 3 puanın da etkisi vardı.








10 Mart 2010 Çarşamba

Only a Game?

Geçtiğimiz Cumartesi günü üniversiteden bir arkadaşımla birlikte Taksim'deki UEFA Futbol Sergisi'ni gezdik. Taksim'deki Cumhuriyet Sanat Galerisi'nde 21 Ocak'ta açılan sergi 30 Nisan'a kadar sürecek. Giriş sadece 2,5 TL. Benim gibi futbola meraklı olanların gidip görmesinde yarar var. Şampiyonlar Ligi ve Kupa Galipleri Kupaları, efsanevi oyuncu Puskas'ın forması ve yarısı Galatasaray'da yarısı da Fenerbahçe'de bulunan 1958 yılının Başbakanlık Kupası bana göre serginin en ilgi çekici eserleriydi. Fakat Puskas'ın formasını öyle bir yere koymuşlar ki biz nerede bu Puskas'ın forması diye konuşurken bunu duyan görevli bizi uyarıp kenarda köşede kalan ve küçücük deliklerin içinden bakabildiğimiz formayı göstermese fark etmeden geçip gidecektik. Görevliden öğrendiğimiz kadarıyla sergiyi gezenlerin çoğu yerlerinden dolayı bu eserlerin farkına bile varmadan geçip gidiyormuş maalesef.






















7 Mart 2010 Pazar

Veda

Ulu önderi anlatan filmleri, belgeselleri, kitapları hep merak etmiş, hemen görmek istemişimdir. Veda filmini de bir an önce görmek için geçtiğimiz Cuma akşamı Capitol'deki Spectrum sinemalarında yerimi aldım. Film genel olarak beklentilerimi karşılamadı. Ancak Mustafa'nın Atatürk'ün insan yanını anlattığını, bu filmin ise bunu beceremediğini iddia edenlerin iyi niyetli olduğuna pek inanmıyoum. Atatürk'ün insan yanını anlatmak ona saldırmaktan geçmiyor. Örneğin bu filmdeki Atatürk'ün Balkan göçüyle Selanik'ten ayrılan ve kayıp olan annesini bulduğu sahne kadar onun insan yanını ön plana çıkaran bir sahneyi Mustafa'da görememiştik.

Neyse karşılaştırmayı bir tarafa bırakıp Veda filmini değerlendirelim. Önce filmin artılarını sıralayım:

  • Serhat Kılıç ve Özge Özpirinççi'nin oyunculukları.
  • Görüntü yönetmeninin çok iyi bir iş çıkarması.
  • Müzikler.

Eksilere gelince:

  • Atatürk gibi bir adamın hayatını 2 saatlik bir filme sığdırma çabasının boşuna olduğu anlaşılmalı artık. Yetmiyor, kopuk kopuk kalıyor sahneler. Hayatının belli bir bölümünü anlatmak daha mantıklı. Sarı Zeybek'in bu kadar beğenilmesinin nedeni de budur belki. Atatürk'ün son 300 gününü anlatıyor olması.
  • Sinan Tuzcu'nun Atatürk rolünde zayıf kalması.
  • Savaş sahnelerinin başarısızlığı. Bu sahneleri gerçekçi ve başarılı bir şekilde çekmek ciddi zaman ve para ister. Keşke hiç çekmeselermiş.

4 Mart 2010 Perşembe

100 Günden Az Kaldı

2010 Dünya Kupası'nın başlamasına 100 günden az bir zaman kala bizim gibi bu oyuna aşık olanların kanları şimdiden daha hızlı akmaya başladı. Eskisi kadar vakit bulamasam da takımları takip etmeye çalışıyorum. Bugün kısaca önemli takımlara değinmek istiyorum. Fırsat buldukça bu takımları ayrıntılı olarak incelemeye çalışacağım.

Bana göre 4 takım favori olarak dikkat çekiyor. Bunlardan en önemlisi son Avrupa şampiyonu İspanya. Son 3 yıldır her maçlarında sistemlerinin tıkır tıkır işlediğini görüyoruz. Tarihleri boyunca Dünya Kupaları'nda ilk 3 yüzü görmemiş İspanyollar bu kez kupaya belki de 1 numaralı favori olarak gidecekler.

Bir başka favori de Arjantin. Arjantin'in en büyük kozu tabi ki Messi. Her geçen gün futbolunu geliştiren ve 1. sınıf bir golcü olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Higuain de kupaya damga vuracak oyunculardan biri olabilir. Zaafları ise Maradona bence. Bunu Maradona'nın futboluna tapan biri olarak söylüyorum.

Diğer bir favori aslında katıldığı her tunuvanın favorisi olan Brezilya. 4 yıl önce 1 numaralı favori olarak kupayı alamamanın getirdiği hırs ve istek en önemli avantajları olacak gibi görünüyor.

Son favori ise İngiltere. 1966 dışında hiçbir zaman büyük turnuvalarda final dahi oynayamayan İngilizler bu kez gerçekten çok güçlü. En önemli avantajları orta sahaları, Capello ve bu yıl çok formda olan Rooney.

Bu 4 takım dışında her zaman turnuva takımı olduklarını gösteren Almanya ve İtalya yine yukarılara çıkabilirler belki ama ben kupayı alabileceklerine inanmıyorum. Fransa'nın ise Zidane olamdan ne kadar sıradan bir takım olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Hollanda'nın kadrosu her zamanki gibi güçlü ama sonunu getirme konusundaki zaafları devam eder diye tahmin ediyorum.

Sürpriz takım konusunda ise henüz net bir fikir yok kafamda. 1998'de sürpriz takımım Hırvatistan'dı tutturmuştum. 2002'de ise Kamerun'du tutturamamıştım. 2006'da sürpriz takım bulamamıştım. Bakalım bu kez bulabilecek miyim?
Blog Widget by LinkWithin