23 Ocak 2011 Pazar

Kader

Haluk Bilginer'in Masumiyet filmindeki efsanevi tiradının öyküsünü anlatan Kader'i dün akşam uzun bir aradan sonra bir kez daha izledim. Kader'in izleyici üzerindeki etkisi film bittikten sonra ortaya çıkıyor. Filmin ardından insanın hayattaki öncelikleri ve aşk üzerine uzun uzun düşünüyorsunuz. Bazı sahneleri tekrar tekrar izliyorsunuz.

Ufuk Bayraktar, canlandırdığı Bekir karakterinin geçirdiği dönüşümü çok iyi yansıtmış. Sadece İzmir'de bankta yüzü gözü şişmiş bir halde uyandığı sahne bile oyunculuğunun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Bir parantez de Engin Akyürek'e açmak lazım. Rolü kısa olmasına rağmen o da filmin en başarılı performanslarından birini sergilemiş. Vildan Atasever ise filmin başlarında yapmacık gibi duran oyunculuğunu özellikle Kars'taki evde geçen son sahnelerde toparlamış.

Filmin sonundaki o güzel replikle tamamlayalım postu:

Geçen gece çocuk hastaydı. ilacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. Sağa sola saldırıp nöbetçi eczane arıyoruz. Birden durup dururken içim cız etti. Bir baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni. Dönerken bir meyhane gördüm. Bir tek içeri girdiğimi hatırlıyorum bir de rakıya yumulduğumu. Arkasından en az dört cigaralık. Sonra gözümü bir açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım başımda bi çocuk: “Kalk abi.” diyor “Kars’a geldik.”

Otobüsten indim, yürümeye başladım. Dedim, Allah’ım nerdeyim ben? Burası Neresi? Sonra güç bela burayı buldum. Kapının önünde durup düşündüm. Dedim Bekir, bu kapı ahiret kapısı. Burası sırat köprüsü. Bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin. İyi düşün dedim. Düşündüm, düşündüm. Ama olmadı, dönemedim. Sonra, bak oğlum dedim kendi kendime. Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin