Gaziantepspor'daki maçlarını izlediğim kadarıyla Tabata, iyi futbolcu. Beşiktaş'a katkısı da elbet olacaktır ama 1980 doğumlu bir futbolcu için ödenen 8 Milyon Euro akıl almaz bir bonservis bedeli. Hele ki bir gün önce Wesley Sneijder gibi bir adam (ki kendisi 1984 doğumlu) 15 Milyon Euro'ya transfer olmuşken. Tamam Sneijder tabi ki Beşiktaş'a gelmez ama bir gün arayla bu transferler gerçekleşince insan ister istemez "Türkiye'de transfer piyasası nasıl bu hale geldi?" diye soruyor. Benzer bir tabloyu Mehmet Topuz ve İsmil Köybaşı transfelerinde de görmüştük.
Yurt içinden alınan yerli futbolcuların yüksek maliyeti için yabancı sınırlaması bahanesinin arkasına saklanılabilir. Ancak Tabata ve Holosko gibi transferler bu durumu sadece yabancı sınırlaması ile açıklayamayacağımızın bir göstegesi oldu. Bana göre bu sorunun en önemli iki nedeni kötü yöneticilik ve oyuncu izleme geleneğimizin olmaması.
Kötü yöneticilik, çünkü kulüp yöneticilerinin bırakın C'yi B planları bile yok. Yurt dışından istedikleri oyuncuyu alamadıklarında alternatifleri olmadığı için mecburen yurt içinden tanıdıkları, bildikleri oyunculara yönelmek zorunda kalıyorlar. Hal böyle olunca da anadolu takımları, kucaklarına düşen büyük takımlardan akıl almaz bonservis bedelleri talep edebiliyorlar. Oysa benzer kalitedeki bir futbolcuyu yurt dışından bırakın yarı fiyatı 4'te 1 fiyata almak mümkün.
Oyuncu izleme geleneğimiz ise hiçbir zaman olmadı bundan sonra da olmayacak gibi. Bugün FM oynayan gençler hatta çocuklar bile scout sistemini çok iyi bilip, oyunda yönettikleri takımların antrenörlerini dünyanın her tarafına oyuncu izlemeye gönderirken, bizim büyük kulüplerimiz hala kasetten transfer yapmaya devam ediyor. Hal böyle olunca yurt içinde Anadolu takımlarının kucağına düşen yöneticilerimiz yurt dışında da menajerlerin kucağına düşüyor.
Aslında transfer üzerine saatlerce yazılabilir ama lafı daha fazla uzatmak yerine bu işin doğrusunu yapanı örnek verelim (Bkz. Porto). İsteyenler onu incelesin.
Kötü yöneticilik, çünkü kulüp yöneticilerinin bırakın C'yi B planları bile yok. Yurt dışından istedikleri oyuncuyu alamadıklarında alternatifleri olmadığı için mecburen yurt içinden tanıdıkları, bildikleri oyunculara yönelmek zorunda kalıyorlar. Hal böyle olunca da anadolu takımları, kucaklarına düşen büyük takımlardan akıl almaz bonservis bedelleri talep edebiliyorlar. Oysa benzer kalitedeki bir futbolcuyu yurt dışından bırakın yarı fiyatı 4'te 1 fiyata almak mümkün.
Oyuncu izleme geleneğimiz ise hiçbir zaman olmadı bundan sonra da olmayacak gibi. Bugün FM oynayan gençler hatta çocuklar bile scout sistemini çok iyi bilip, oyunda yönettikleri takımların antrenörlerini dünyanın her tarafına oyuncu izlemeye gönderirken, bizim büyük kulüplerimiz hala kasetten transfer yapmaya devam ediyor. Hal böyle olunca yurt içinde Anadolu takımlarının kucağına düşen yöneticilerimiz yurt dışında da menajerlerin kucağına düşüyor.
Aslında transfer üzerine saatlerce yazılabilir ama lafı daha fazla uzatmak yerine bu işin doğrusunu yapanı örnek verelim (Bkz. Porto). İsteyenler onu incelesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder