19 Ekim 2010 Salı

Ölüleri Gömün

İşyerinden 2 arkadaşımla birlikte bu akşam 5 günde 3 oyun maratonumuzu tamamlamış olduk. Mecidiyeköy'de Devlet Tiyatroları'nın Cevahir Alışveriş Merkezi'ndeki sahnesinde izledik oyunu. Hem konu, hem de kadroda Musa Uzunlar ve Civan Canova'nın yer alması beklentilerimi çok yükseltmişti. Beğenmedim demek haksızlık olur ama çok beğendiğimi de söyleyemem.

Savaşa ve insan haklarına dair söyleyecekleri olan ve bunları vurucu bir şekilde söyleyip vermek istediği mesajı da sertçe veren ancak ortalara kadar didaktik ve sıkıcı bir üslupla ilerleyen oyun, sonlara doğru hareketlendi ve gerçekten müthiş bir finalle sona erdi. Açıkçası böyle bir final olmasa salondan hayal kırıklığıyla ayrılacaktım.

İşlerin yoğun olduğu son zamanlarda 5 günde 3 oyuna gitmek ilaç gibi geldi. Kaleminden çıkanları her zaman hayranlıkla okuduğum kadim dostum Utku'nun dediği gibi : "Tiyatroya her gidiş, hatırası mendillere sarılarak özene bezene saklanacak bir başka hayat tecrübesi gibi geliyor sanki".

17 Ekim 2010 Pazar

Bu Aralar Ruhumun Gıdası Bunlar 3

Çoktandır yazmamıştık:

Zakkum - Biraz Uyu
Mustafa Çeçeli - Dön
Öykü & Berk - Geceler Düşman
Gripin - Gidenin Dostu Olmaz
Nev - Mazideki Aşk
Lou Reed - Perfect Day
Candan Erçetin - Kırık Kalpler Durağında
Gripin - Durma Yağmur

16 Ekim 2010 Cumartesi

Profesyonel

Oyunu bugün Çengelköy'de boğaza nazır güzel bir kahvaltının ardından, Beykoz'daki eski adıyla Feridun Karakaya yeni adıyla Ahmet Mithat Efendi sahnesinde işyerinden arkadaşlarla izledim. Çok büyük beklentiyle gittiğim bu oyun, beklentilerimin de ötesinde, çok çok başarılıydı.

Yetkin Dikinciler'in ses tonu, Bülent Emin Yarar'ın o müthiş tonlamasıyla sahneye ilk girdiği andan itibaren sergilediği büyüleyici performans ayakta alkışlanmaya değerdi gerçekten.

Birgün hiç tanımadığınız bir adam elinde bir evrak çantası ve kocaman bir bavulla size geçmişinizi getiriyor. Bir yandan geçmişinizle yüzleşirken bir yandan da hayatın koşuşturması içinde sizin kaçırdığınız ama onun en ince ayrıntısına kadar bildiği olayları öğreniyorsunuz. Böyle güzel bir konu, 2 usta oyuncunun varlığıyla tekrar tekrar izlenesi harika bir oyuna dönüşüyor.

Oyunda hayat üzerine söylenen o kadar çok güzel söz vardı ki. Benim aklımda en çok kalan ise bir babanın samimi itirafıydı. Tam olarak doğru olmayabilir ama şöyle bir şeydi : "Biz babalar evlatlarımıza ağzımıza gelen herşeyi söylüyoruz, ama en çok söylememiz gereken şeyi hiçbir zaman söyleyemiyoruz".

15 Ekim 2010 Cuma

Tehlikeli İlişkiler

Oyunu dün akşam iş çıkışı Şehir Tiyatroları'nın Harbiye'deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde iş yerinden arkadaşlarla beraber izledik. Oyun başlamadan hemen önce Avrupa Yakası'ndan rol arkadaşı olan Levent Üzümcü'yü izlemeye gelen Gülse Birsel'in ekranda göründüğünden çok daha uzun bir insan olduğunu anladık.

Oyuna gelecek olursak Levent Üzümcü'nün başarılı oyunculuğu ve sahnede aynaların kullanımı etkileyiciydi. Yine de iş günü yorgunluğuna hastalık da eklenince çok keyif alamadım oyundan.

11 Ekim 2010 Pazartesi

500 Days of Summer

Sadece expectations / reality sahnesi için bile izlenmesi gereken film.

9 Ekim 2010 Cumartesi

28 Weeks Later

Senaryosu saçma olan bir filmi kaliteli oyunculuk da harika müzikler de kurtaramıyor maalesef. 2 tane gerizekalı veledin ellerini kollarını sallayarak karantina bölgesinden çıkabilmeleri ve onbinlerce insanın ölümüne neden olmaları o kadar saçma ki filmin görsel açıdan doyuruculuğu, enfes müzikleri ve Robert Carlyle'ın müthiş oyunculuğu güme gidiyor. Hal böyle olunca da serinin ilk filmi 28 Days Later'ı aratan bir film çıkıyor ortaya.

7 Ekim 2010 Perşembe

16 Blocks

Filmin başlarında Mos Def, Bruce Willis'e sorar :

Otobüs durağında üç kişi var.
Evet, bir tanesi yaşlı bir kadın.
Çok hasta ve ölmek üzere.
İkincisi ise en yakın arkadaşın.
Hayatını kurtaran bir dost, tamam mı?
Ve üçüncü de hayallerinin kadını.
Evet, ama dikkatli ol arabanda sadece tek bir kişiye yetecek yer var. Tamam mı? Kimi alırsın?

Başlarından geçen onca şeyden sonra filmin sonunda Bruce Willis soruya cevap verir:

En yakın arkadaşına arabanın anahtarlarını veriyorsun.
Yaşlı kadını hastaneye götürmesi için...
Sen otobüs durağında kızla kalıyorsun, çünkü o senin hayallerinin kızı, değil mi?

3 Ekim 2010 Pazar

Uyum Süreci

Futbol sohbetlerinde en sevmediğim laftır uyum süreci. Başarılı olamayan futbolcu için uydurulmuş bir kılıftır. Neyin uyumundan bahsediyoruz ki. Adamdan beklenen yıllardır yaptığı işi, ekmek parasını kazandığı oyunu oynaması. Bu nedenden uyum süreci kötü futbolcuya biraz daha zaman kazandırmaktan başka bir şey değildir. Uyum süreci dediğiniz zaman geçtikten sonra da o futbolcudan aldığınız verimde gözle görülür bir artış olmadığını fark edersiniz. Oysa kaliteli futbolcunun lugatında uyum süreci diye bir şey yoktur. O, ekmek parasını kazandığı işi nerede olsa en iyi şekilde yapabilir.

Türkiye'ye gelip de başarılı olan yabancı futbolcuları hatırlıyorum. Hepsi gelir gelmez takımlarına doğrudan skora etki edecek katkıyı yapmaya başlamışlardı. Hagi, Pierre Van Hoijdonk, Alex ya da Baros için uyum süreci diye bir şey olmadı. O yüzden yöneticiler ya da spor yazarları bir futbolcu için uyum sürecinden bahsediyorsa bilin ki o futbolcunun takımınıza pek bir faydası olmayacak.

Kezman ve Guiza için 4 yıl boyunca uyum sürecinin tamamlanmasını bekleyen Fenerbahçe taraftarı Mamadou Niang'ın gelmesiyle uyum süreci lafının gerçekçi olmadığını gördü. Dün akşam Fenerbahçe Gençlerbirliği'ni 3-0 yenerken Niang Fenerbahçe formasıyla çıktığı 6 . maçta gol sayını 8'e çıkardı. Guiza'nın bu sayıya ulaşması için kaç hafta uyum süreci beklemiştik?

Blog Widget by LinkWithin