25 Temmuz 2010 Pazar

Trainspotting

Uyuşturucu üzerine yapılmış en iyi film. Filmin uyuşturucu kullanımını özendirdiğine yönelik iddialara en iyi cevap bebeğin öldüğü sahnedir herhalde. Requiem for a Dream'in tamamından daha vurucu olmuştur benim için. Bununla birlikte Renton'ın tuvalete daldığı sahnedeki metafor sinema tarhinin en iyilerindendir. Robert Carlyle'ın psikopatlığı ise filmin en neşeli sahnelerini izlettirmiştir. Renton'ın ailesinin onu odaya kilitlemesi sonucu geçirdiği kriz olağanüstü sahneler içeren çok etkileyici bir bölüm olsa da bana göre filmin en etkileyici kısmı Perfect Day eşliğindeki aşırı doz sahnesidir Uzun lafın kısası güzel filmdir Trainspotting. Tekrar tekrar izlemeye değerdir.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Journey to the Center of the Earth

Dünyanın Merkezine Yolculuk Jules Verne'in efsanevi kitabından yola çıkan tipik bir Brendan Fraser filmi. Çok iyi bir film değil belki ama sıkılmadan izlenebilen eğlenceli bir film. Sürenin çok uzun tutulmaması da yerinde olmuş. Daha uzun sürse sıkabilirdi. Tabi bu filmi sinemada 3 boyutlu olarak izlyebilmiş olsaydım muhtemelen daha çok keyif alırdım. Filmde bir de Anita Briem adında bir güzellik var ki, insanda tası taağı bırakıp İzlanda'ya göç etme hissi uyandırıyor. Sırf Anita Briem'i görmek için bile izlenebilir bu film.

20 Temmuz 2010 Salı

Rambo

61 yaşındaki Stallone ile Rambo nostaljisi yapmak güzeldi. Ama filmin çekilme amacı da sadece nostalji yapmaktı sanırım. Çünkü özensiz hatta olmayan bir senaryoyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla da süre olarak oldukça kısa bir film olmuş Rambo serisinin bu son filmi. Ancak çatışma ve şiddet sahneleri konusunda filmin hakkını yemeyelim. Stallone, yönetmen koltuğunun hakkını vermiş. Son derece gerçekçi ve başarılı sahneler çekmiş. Türü sevenlerden hala izlemeyen varsa biraz nostalji biraz da bu sahneler için izlemeye değer diyebilirim.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Hitman

Geçtiğimiz haftasonu abimle birlikte izledim filmi. İkimiz de oyunu çok az oynamıştık. İyi bir film olduğunu söyleyemem ama sıkmadan izlenebilen bir aksiyon filmi olmuş Hitman. Oyunu fanları için ise hayal kırıklığı söz konusu. Çünkü oyunu çok az oynamama rağmen ben bile filmdeki Hitman ile oyundaki Hitman'in pek de örtüşmediğini fark ettim. İstanbul sahneleri bilindik. Her zamanki gibi İstanbul'u bir Arap şehri gibi göstermek için modern Türk insanı profili yerine Kapalıçarşı profili seçilmiş. Türkiye Rusya sınırı ve Galata Kulesi'nin içinde bulunan upuzun koridorlara sahip otel gibi saçmalıklar da filmin eksilerinden.

18 Temmuz 2010 Pazar

Değerlendirme 2

Dünya Kupası'yla ilgili değerlendirmelere kaldığımız yerden devam edelim. Tam da bu yazıyı yazmak için blog'u açmışken kadim dostum mortello'nun bir önceki değerlendirme yazısına yaptığı yorumu okudum. O yorumdan yola çıkarak başlayalım yazıya:

Turnuvanın sürprizi : Thomas Muller (Almanya)

Turnuvanın hakemi : Ravshan Irmatov (Özbekistan) - Açılış maçı, Arjantin - Almanya çeyrek finali ve Uruguay - Hollanda yarı finali de dahil olmak üzere tam 5 maç yönetti. Henüz 33 yaşında ve görev aldığı kritik maçlarda skora doğrudan etki edecek hiçbir hata yapmamasının yanısıra pozisyonlara hep yakın olması da dikkat çekiciydi. Şahsi fikrim final maçını yöneten Howard Webb'den çok daha iyi bir hakem olduğu, ancak yaşı ve ülkesinden dolayı FIFA onu final maçına vermeye cesaret edemedi.

Turnuvann golü : Giovanni Van Bronckhorst (Hollanda) - Hollanda kaptanın Uruguay ile oynanan yarı final maçında attığı gol turnuvada uzaktan atılan diğer gollerin aksine Jabulani'nin aldığı garip falsolarla ilgisi olmayan çok şık bir goldü ve bana göre turnuvanın en güzel golüydü.

Turnuvanın teknik direktörü : Bert Van Marwijk (Hollanda) - Belki son zamanların en sıkıcı futbol oynayan Hollanda'sını izledik ama kim ne derse desin bu adam yılların kaybedeni Hollanda'yı geçmiştekilerden çok daha zayıf bir kadroyla finale getirmeyi başardı. Hem de bunu yaparken belki büyüleyici futbol oynamayan ama son derece güçlü olan bir Brezilya'yı eledi.

Turnuvanın 11'i :
Kaleci : Iker Casillas (İspanya)
Sağ Bek : Sergio Ramos (İspanya)
Stoper : Carles Puyol (İspanya)
Stoper : Per Mertesacker (Almanya)
Sol Bek : Giovanni Van Bronckhorst (Hollanda)
Orta Saha: Bastian Schweinsteiger (Almanya)
Orta Saha : Andres Iniesta (İspanya)
Orta Saha : Xavi Hernandez (İspanya)
Sağ Açık : Thomas Muller (Almanya)
Sol Açık : David Villa (İspanya)
Forvet : Diego Forlan (Uruguay)

Beğendiğim bazı oyuncuların hatrı kalmasın :) Bir de 2. en iyi 11 yapalım:

Kaleci: Manuel Neuer (Almanya)
Sağ Bek : Philipp Lahm (Almanya)
Stoper: Diego Lugano (Uruguay)
Stoper: Arne Friedrich (Almanya)
Sol Bek : Joan Capdevilla (İspanya)
Orta Saha: Wesley Sneijder (Hollanda)
Orta Saha: Andre Ayew (Gana)
Orta Saha: Mesut Özil (Almanya)
Forvet : Luis Suarez (Uruguay)
Forvet : Miroslav Klose (Almanya)
Forvet: Asamoah Gyan (Gana)

11 Temmuz 2010 Pazar

Hancock

Filmi izlerken Will Smith'in yüzünü en iyi kullanan oyunculardan biri olduğunu bir kez daha gördüm ve Charlize Therion'un bu dünyadan olmadığına dair şüphelerim daha da arttı. Başındaki sahnelerle The Big Lebowski'yi sonuyla da Casablanca'yı anımsattı biraz. Birbiriyle uzaktan yakından alakası olmayan bu iki filmi anımsattığına bakarak nasıl absürd bir film olduğunu varın, siz anlayın. Tabi absürd olması filmi beğendiğim gerçeğini değiştirmez.

Son Gün - Değerlendirme 1

Her dünya kupası sırasında, genelde çeyrek final maçları oynanırken içimi bir hüzün kaplamaya başlar. Bitiyor işte derim kendi kendime. Şunun şurasında 3-4 tane maç kaldı ve ben bu keyfi bir kez daha yaşayabilmek için 4 yıl daha yaşlanmak zorundayım, hatta belki de bu keyfi bir daha hiç yaşayamayabilirim. Şu sıralar bir yandan bu hüznü yaşıyorum, bir yandan da sona ermek üzere olan 2010 Dünya Kupası'nın değerlendirmesini yapmaya çalışıyorum. Aklımdan geçenleri blogun okuycularıyla da paylaşmak istedim.

Turnuvanın takımı : Almanya - Finale çıkamayan takım nasıl turnuvanın takımı olur demeyin. Yıllarca turnuvaların en yaşlı kadrosu oldu Alman Milli takımları. Bu kez en genç takımlardan biriydiler ve bize Dünya Kupaları tarihine geçecek 2 tane maç hediye etti bu genç takım. Makine düzeninde işleyen bu takım, İspanya'dan çekinmeseydi bu akşam 1974 finalinin rövanşını izliyor olabilirdik.

Turnuvanın sürpriz takımları : Uruguay ve Gana

Uruguay - Turnuvaya gelirken kimse onlardan yarı finale çıkmalarını beklemiyordu ancak onlar iyi savunmalarıyla eşleşmelerdeki şanslarını da değerlendirerek büyük bir başarıya imza attılar. Bu başarıda Forlan'ın futbolunun ve liderliğinin katkısı çok büyük.

Gana - Asamoah Gyan 120. dakikadakı penaltıyı ağlara gönderebilseydi, Gana Dünya kupaları tarihinde yarı final oynayan ilk Afrika takımı olacaktı. Yarı finalist olamsalar da kupaya damga vurmayı başardılar. Gana'nın turnuvadaki bütün maçlarını izledim ve her seferinde keşke şu takımda Essien de oynayabilseydi dedim kendi kendime.

Bu 2 takıma ayrı bir parantez açmak lazım. Her ikisi de daha ilk maçlarından yukarılara çıkabileceklerinin sinyallerini verdiler. Eşleşme şansaları olmasa bu kadar yukarı çıkamayabilirlerdi belki ama bu onların iyi futbol oynadıkları gerçeğini değiştirmiyor. Bulundukları noktaya gelirken arkadaşlarla girdiğim iddiaları kazanmamı sağladıkları için ayrıca teşekkür ediyorum Uruguay ve Gana'ya.

Turnuvanın yıldızı : David Villa (İspanya) - Açıkçası 1994'teki turnuvaya damga vuran Romario ve Roberto Baggio ya da 2002'de muhteşem bir geri dönüş yapan Ronaldo gibi bir yıldızı olmadı turnuvanın ama illa bir yıldız seçmek gerekirse bence bu adam 2 yıl öncesine göre hücum gücü çok daha zayıflamış olan İspanya'yı finale getiren yolda en önemli katkıyı yapan David Villa'dır. David Villa ile birlikte Diego Forlan ve Bastian Schweinsteiger isimlerini de es geçmemek lazım.

Turnuvada parlayan isim: Thomas Muller (Almanya) - Henüz 20 yaşındaki bu adam hedef santror olmamasına rağmen 5 golle kapattı turnuvayı. İspanya'ya karşı oynayamaması belki de turnuvanın kaderini değiştirdi. Olağanüstü yeteneklere sahip bir oyuncu değil belki ama bir futbolcuda olması gereken her özellik onda yeterince var. Yine bu kategoride de Thomas Muller ile birlikte Mesut Özil, Luis Suarez, kahin ahtapot Paul ve Asamoah Gyan'ın isimlerini sayabiliriz.

Turnuvanın hayal kırıkları : TRT spikerleri, vuvuzela ve Ömer Üründül. Fazla söze gerek yok. Bu 3'lü turnuvanın en güzel maçlarının bile seyir zevkini azalttı malesef.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Futbol Devrimi

Bir önceki postun sonunda sorduğumuz sorunun cevabını aldık. Almanlar üst üste 15. kez dünya kupası çeyrek finalisti oldular. Bununla da yetinmeyip kupa öncesi herkesin favori olarak gördüğü Arjanin'i 4-0 yenerek yarı finale de adlarını yazdırmış oldular. Adamlar yıllardır futbolda hep zirveye oynuyorlar zaten. Futbol devrimi de nereden çıktı diyebilirsiniz. Bana göre bu devrim 2006 yılında Klinsmann'la başladı. Yıllardır hep zirveye oynayan ancak iyi futboldan ziyade maçı sonuna kadar bırakmamasıyla bilinen bir Almanya vardı o yıla kadar. Bu özelliklerinden dolayı da futbolseverler tarafından Latin Amerika ülkeleri ya da Hollanda kadar sempatik bulunmuyorlardı .

1990'da Dünya Şampiyonu, 1996'da Avrupa Şampiyonu olan, 2002 Dünya kupasında final oynayan takımlar da iyi takımlardı, ancak seyir zevki açısından taraftarları tatmin etmediler. Ancak Klinsmann'ın 2006'daki Almanyası turnuva stratejisi açısından adı yıllarca İtalya ile birlikte anılan Almanya'nın imajını düzeltmeye başladı. 2006'da hücumu düşünen kanat organizasyonları yapan bu bambaşka Almanya'nın, yıllardır oynadığı defansif futbol konusunda devrim yapmaya niyeti olmayan İtalya'ya elenmesi ise kaderin bir cilvesi olsa gerek.

2 yıl sonra Avrupa Şampiyonası'nda benzer bir Almanya vardı. Çeyrek finalde Portekiz'i yarı finalde milli takımımızı 3-2'lik skorlarla geçtiler, finalde ise tıpkı kendileri gibi takım olmayı başarabilmiş İspanya'ya boyun eğdiler.

2006'dan bu yana çok da fazla değişikliğe uğramayan kadroları artık tam bir makine düzeninde işliyor. Bu sayede bireysel olarak bakıldığında belki de hiçbiri mevkilerinde Dünya'nın en iyileri arasında sayılmayan bu adamlar önce İngilizler'i ardından da Arjantin'i 4 golle geçtiler. Eğer muhtemel yarı final ve final rakipleri olan İspanya ve Hollanda'yı geçip kupayı alırlarsa bence Dünya kupaları tarihinin en etkileyici performansına imza atmış olurlar.
Blog Widget by LinkWithin