26 Eylül 2008 Cuma

Fish Card Reklamı

Son zamanlarda izlediğim en güzel reklam. Arka arkaya gelen çok kısa ama çok fazla şey anlatan görüntüler ve o görüntüleri tamamlayan harika bir müzik (Somewhere over the Rainbow) seçilmiş. İnsanın içini ısıtan bir hava var reklamda. Reklamı daha ilk izleyişimde çok beğendim ama görüntüler bitip de bunun bir kredi kartı reklamı olduğunu anlatan bölüm geldiğinde biraz hayal kırıklığına uğradım. Reklamın ve görüntülerin verdiği mesaj tüketmek değil de hayatın keyfini çıkarmak ve hayallerden vazgeçmemek üzerineydi. Bunların anahtarının kredi kartı olmadığı açık. Reklamla ilgili hayal kırıklığını yaratan asıl konu da bu zaten. Kullanılan görüntülerdeki hayallere (ki bu görüntüler içerisinde üzerinde "make love not money" yazan bir pankart taşıyan hippi bile varken) giden yolun kredi kartından geçtiği mesajının verilmeye çalışılması. İşte burada bariz bir samimiyetsizlik var. Madem konseptle çok bağdaşmayan görüntüler seçilmiş en azından mastercardvari bir yaklaşım izlenebilirdi. "Paranın satın alamayacağı şeyler var, geri kalan herşey için mastercard" sloganı çok daha samimi ve gerçekçi. Ama tüketim çağında ve tüketime aşırı meraklı bir ülkede yaşadığımızdan bunu da normal karşılamak lazım. Bütün bunların yanında Hakan Gerçek'i reklamdaki başarılı seslendirme performansından dolayı kutlamak gerekir diye düşünüyorum.

18 Eylül 2008 Perşembe

1998 Dünya Kupası

1994’de ilk kez bir dünya kupasını takip ettiğimde büyük keyif almıştım ve turnuva sona erdiğinde 4 yıl sonraki dünya kupasını iple çekmeye başlamıştım bile. Aradan 4 yıl geçti ve 1998 yazında dünyanın en iyi takımları Fransa’da toplandı. Bu kez hem turnuva Avrupa’da olduğu için maç saatleri daha uygundu hem de katılan takım sayısı 24’den 32’ye çıkartıldığı için daha fazla maç izleyecektik.


Bir başka heyecanı da altın gol uygulaması getirmişti. Dünya kupası finallerinde altın gol kuralı ilk kez uygulanacaktı ve artık takımlar uzatma dakikalarında çok daha dikkatli olmak zorundaydılar.

Grup kuraları Marsilya’nın Veledrome stadyumunda çekilmişti. İlk kez bir stadyumda yapılan kura çekimi sonucunda herkes F grubunda yer alan A.B.D. ve İran arasında oynanacak olan maçı konuşmaya başlamıştı. 2 ülke arasındaki siyasi gerginlik futbola yansımamış, dostça geçen mücadeleyi 2-1 galip bitiren İranlı futbolcular galibiyeti şampiyon olmuşçasına çılgınca kutlamışlardı.

Kura çekimindeki bir başka ilginç durum da dünya kupası finallerinde ilk defa yer alacak olan dört takımdan üçünün (Hırvatistan, Japonya ve Jamaika) aynı gruba düşmesiydi. Finallere ilk kez katılan diğer ülke ise Güney Afrika Cumhuriyeti’ydi. Bu dört yeni takımdan üçü gruplarından çıkamazken Hırvatistan yarı finalde kupanın şampiyonu Fransa’ya elenmesine rağmen dünya üçüncüsü olmayı başarmıştı. Hırvat golcü Davor Suker de 6 golle turnuvanın gol kralı olarak bu başarıyı taçlandırıyordu. Ayrıca Hırvatistan milli takımı kadrosunda yer alan Prosinecki, Jamaika’ya attığı muhteşem golle dünya kupalarında iki farklı takımda gol atma başarısını gösteren ilk oyuncu olarak adını dünya kupaları tarihine yazdırıyordu. Prosinecki 1990 dünya kupasında da Yugoslavya formasıyla gol atmayı başarmıştı.

Turnuvanın en genç oyuncusu dört yıl önce olduğu gibi yine bir Kamerunluydu. Turnuva başladığında 17 yaşında olan (17 yaş 99 gün) Samuel Eto’o ilerleyen yıllarda Avrupa futboluna damgasını vuracaktı. 4 yıl önce en genç kırmızı kart gören oyuncu olan Rigobert Song ise Fransa’da da kırmızı kart görerek Dünya kupaları tarihinde 2 kırmızı kart gören ilk oyuncu oluyordu.

Turnuvadaki bir başka yenilik de hakemlerin ilk yarının ve maçın sonuna kaç dakika duraklama ekleyeceklerini duraklama başlamadan önce gösterecek olmalarıydı. Belki de bu değişikliğin getirdiği motivasyonla Avusturya B Grubunda oynadığı üç maçta da ikinci yarıların duraklama dakikalarında gol atmayı başarmış, ancak bu son dakika golleri gruptan çıkmaları için yeterli olmamıştı. Bu grupta oynanan İtalya – Şili maçında ise İtalya’nın kazandığı penaltıyı kullanmak üzere Roberto Baggio topun başına geçtiğinde tüm dünya 4 yıl önce oynanan final maçında üstten dışarı gönderdiği son penaltıyı hatırlıyordu. Roberto Baggio, Şili’li oyuncuların da ona 4 yıl öncesini hatırlatan sözlü tacizlerine rağmen penaltıyı gole çevirmeyi başarmıştı. Şili, Zamorano ve Salas gibi yıldızlarıyla izleyenlerin beğenisini kazanmasına rağmen ikinci turdan öteye gidemeyecekti. İtalya’nın kaderini ise yine penaltılar belirleyecekti. 4 yıl önce finalde Roberto Baggio’nun üstten dışarı giden penaltı vuruşuyla kupayı Brezilya’ya kaptıran İtalyanlar bu kez de çeyrek finalde Di Biago’nun üst direkte patlayan penaltısıyla Fransa’ya elendiler ve üst üste 3. kez dünya kupası finallerine penaltı atışları sonunda veda etmiş oldular.
Lothar Matthaus’un 25. dünya kupası maçına çıkarak rekor kırdığı turnuvada Almanlar yine hayal kırıklığı yaşadı. 4 yıl önce çeyrek finalde Bulgaristan’a yenilen Almanlar bu kez yine çeyrek finalde bir başka Balkan ekibi olan Hırvatlar’a 3-0’lık skorla boyun eğdiler.

Arjantin H grubundaki maçlarını kayıpsız geçerek kupaya ilk kez katılan üç ekibe hoş geldin diyordu. Jamaika’yı 5-0 mağlup ettikleri maçta 3 gol atan Batistuta 2 ayrı dünya kupasında hat-trick yapan ilk oyuncu olarak tarihe geçmeyi başarmıştı. Batistuta 1994 dünya kupasında da Yunanistan’a karşı hat-trick yapmıştı. İkinci turda ise Arjantin’in karşısında İngiltere vardı. İngilizler 1986’daki efsane maçın (tanrının eli ve yüzyılın golü) rövanşını almak istiyordu ve iki takımın mücadelesi yine tarihi bir maça dönüştü. 18 yaşındaki Michael Owen’ın dünya kupaları tarihinin ikinci en güzel golü (birinci 86’da Maradona’nın İngiltere’ye attığı gol) olarak kabul edilen harika bir gol attığı maçın normal süresi 2-2 bitmiş, penaltı atışları sonunda gülen taraf Arjantin olmuştu. Rövanşı alamayan İngilizler’de taraftarlar yerde yatarken Simeone’ye tekme attığı için oyundan atılan David Beckham’ı mağlubiyetin sorumlusu olarak görmüşlerdi ve onu ancak yıllar sonra Yunanistan’a son dakikada attığı kritik bir frikik golünden sonra affedebilmişlerdi.

1992’nin Avrupa Şampiyonu Danimarka büyük arenaya geri dönmüştü. C Grubundan ev sahibi Fransa ile birlikte çıkan Danimarkalılar 2. turda Nijerya’yı 4-1’le geçmişti. Bu maçtaki 3. golün sahibi Ebbe Sand oyuna girdikten yalnızca 16 saniye sonra gol atarak yeni bir rekorun sahibi olmuştu. Danimarka çeyrek finalde Brezilya’ya karşı turnuvanın en keyifli maçlarından birini oynamıştı. Rivaldo’nun ceza sahası dışından attığı muhteşem golle Brezilya’ya 3-2 yenilen Danimarkalılar oynadıkları futbolla taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmıştı. 1994’ün yıldızı Romario, sakat olduğu için Fransa’ya gelememişti ama Brezilyalılar yeni yıldızları Rivaldo ve Ronaldo’yla finale gelmeyi başarmışlardı.
Evsahibi Fransa da grup maçlarında üçte üç yaparak turnuvaya iyi başlamıştı. Güney Afrika Cumhuriyeti’ni 3-0 yendikleri maçta Issa kendi kalesine 2 gol atarak bir ilke imza atmıştı. 2. turda Fransa Paraguay’ı kaptan Laurent Blanc’ın altın golüyle geçmişti. Blanc’ın attığı gol dünya kupaları tarihinin ilk altın golü olmuştu. Çeyrek finalde İtalya’yı penaltılarla geçen Fransızlar yarı finalde Hırvatistan karşısında Suker’den yedikleri golle 1-0 geriye düşmüşlerdi. Milli takım formasıyla o ana kadar bir golü bile olmayan sağbek Lilian Thuram arka arkaya 2 gol atarak Fransızlar’ı finale taşıdı. Dünya kupaları tarihinde ilk kez finalde ev sahibi takımla son şampiyon karşı karşıya gelecekti. 32 takımın yer aldığı turnuvaya eleme maçı oynamadan katılan 2 takım finaldeydi. Eleme maçları oynayarak Fransa’ya gelen diğer 30 takım ise evlerine dönmek zorunda kalmıştı. FIFA, yüzlerce dünya kupası eleme maçını boşuna oynatmıştı sanki. Son şampiyon Brezilya’nın favori olarak çıktığı maçta ev sahibi Fransa, üstün oyununu yıldız oyuncuları Zidane’ın 2 kafa golü ve Petit’in son dakikalarda gelen golüyle taçlandırdı. Bir Dünya kupası finali yöneten ilk Afrikalı olan Faslı hakem Said Belqola’nın son düdüğüyle Fransa ilk Dünya şampiyonluğunu ilan etmişti. Final maçı sona erdiğinde Brezilya adına büyük para yatırarak bahis oynayan bir milyoner de en az Brezilyalı futbolcular kadar hayal kırıklığı yaşamıştı.


Dünya Kupası Yazı Dizisi

7 Eylül 2008 Pazar

Lostpedia

Wikipedia'nın lost dizisi için türetilmiş bir versiyonu. Sitede cevaplanmamış sorular bölümünde solda karakterin ismi ve fotoğrafı sağda ise o karakterle ilgili cevaplanmamış sorular bulunur. Tüm karakterlerle ilgili soruları sırayla okurken, Radzinsky’e sıra gelir ve sola baktığınızda Radzinsky’nin Swan’da intihar ettiğinde tavanda bıraktığı kan izini karakterin fotoğrafı olarak görürsünüz. Şoku ve kahkaha krizini atlattıktan sonra da adamların orayı boş bırakmak yerine Radzinsky ile ilgili eldeki tek veriyi kullanmalarını takdir edersiniz. Ayrıca bahsi geçen cevaplanmamış sorular bölümünün tamamını okuduktan sonra bazı soruların dizi bittiğinde de cevaplanmamış sorular olarak kalacağı hissine kapılır ve bu düğümlerin çözülmemesi durumunda senaristleri nasıl kınayacağınızı ve onlara hangi lafları hazırlayacağınızı düşünürsünüz.

Quadruple Double

Bir basketbol maçında basketbolun beş olumlu istatistik kategorisinden dördünde çift haneli sayılara ulaşmak diye tanımlayabileceğimiz insanüstü performans. Her ne kadar insanüstü performans demiş olsam da NBA tarihinde bunu başarmış 4 oyuncu var. Bunlar Nate Thurmond (1974 - 22s 14r 13a 12b), Alvin Robertson (1986 - 20s 11r 10a 10tç), Hakem Olajuwan (1990 – 18s 16r 10a 11b) ve David Robinson (1996 – 34s 10r 10a 10b). Şu anda aktif olarak NBA’de oynamaya devam eden oyunculardan kariyerlerinin en yüksek rakamları bir araya geldiğinde bir quadruple double oluşturan dört oyuncu var. Bunlardan ikisi 35 yaşındaki Michael Finley (42s 15r 13a 10tç) ve 36 yaşındaki Shaquille O’Neal (61s 28r 10a 15b). Diğer iki isim ise Andrei Kirilenko (31s 18r 11a 10b) ve Josh Smith (38s 18r 10a 10b). Bu nedenle de 21. yüzyılın ilk quadruple double’ını görme konusundaki en büyük umudumuzun Kirilenko’nun ya da Josh Smith’in üst düzey bir performansına bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Aktif oyuncular içinde en çok triple double yapan isim olan ve kariyerinde hiçbir maçta 6 toptan fazla çalamayan 35 yaşındaki Jason Kidd ise 10 top çalmaya pek yakın görünmediğinden quadruple double yapması biraz zor gibi. Benim bu konuda Kirilenko ve Smith ile birlikte en büyük umudum Lebron James. Her maçta triple double yapma potansiyeli olan James, bunun yanına 10 top çalma gibi üstün bir performans ekleyebileceği olağanüstü bir gece yaşarsa bize de 21. yüzyılın ilk quadruple double’ını izlettirebilir. Bu isimler kadar olmasa da quadruple double yapma şansı olduğunu düşündüğüm diğer 10 isim ise Tim Duncan, Kevin Garnett, Dirk Nowitzki, Amare Stoudamire, Shawn Marion, Manu Ginobili, Pau Gasol, Chris Paul, Allen Iverson ve Marcus Camby. Ha bir de bir maçta 5 olumlu istatistik kategorisinde birden çift haneye ulaşmak anlamına gelen quintuple double var tabi. Ama ondan bahsetmeye bile gerek yok sanırım. Zira NBA tarihinde hiçbir oyuncunun kariyerinin en yüksek rakamları bile bir quintuple double oluşturmazken bir oyuncunun 5 olumlu kategoride birden çift haneye, hem de aynı maç içerisinde, ulaşmasını beklemek fazla hayalcilik olur.

Kentim

Bahar aylarından birinde bir akşamüstü Güzelyalı sahilinde yürüyüş yapmak için evden çıkarsınız. Kulağınızda sevdiğiniz müzikler... Deniz kenarına indiğinizde içinizi tarif edilemeyen bir huzur kaplar, yüzünüzde sebepsiz bir tebessüm oluşur, etrafınıza bakıp da aynı tebessümü çevredeki insanların da yüzünde gördüğünüzde sebepsiz olmadığını anlarsınız bu tebessümün. Sonra aklınızdan “tamam İzmir’in kızları güzel de bir tane mi istisnası yok bunun” diye geçirirsiniz ki gerçekten de yoktur istisnası. Artık eskisinden daha temiz olan denizin kokusunu içinize çektiğinizde doğduğunuzdan beri yaşadığınız kente bir kez daha aşık olursunuz. Aslında bu duygu tanıdıktır. Daha önce Konak'tan Karşıyaka’ya vapurla geçerken, Teleferik’ten şehre bakarken ya da Kordon’da biranızı yudumlayıp gün batımını seyrederken de aynı duyguyu yaşamışsınızdır. İzmir insana böyle duygular yaşatan ve şartlar izin vermese bile mutlaka burada yaşamalı, burada yaşlanmalıyım dedirten bir şehirdir.

1994 Dünya Kupası

Benim için ve benim gibi 80’lerin ilk yarısında doğan birçok kişi için özel bir yeri olan kupadır. Benim için bu kupayı özel kılan şey belki de aklımın erip de izlediğim ilk dünya kupası olmasıydı, ama biraz düşününce bu kupayı renkli kılanın yalnızca bu olmadığını fark ediyorum. A.B.D.’de olduğu için midir bilmem ama sanki hollywood filmi tadındaydı bu turnuva.

Filmin en acıklı sahnesi Kolombiya’lı Andres Escobar'ın 22 haziran’daki A.B.D. maçında kendi kalesine gol attığı için, maçtan 10 gün sonra ülkesinde bir restoran çıkışında 12 yerinden vurularak öldürülmesiydi. Kolombiya elemelerde arjantin’i 5-0 mağlup etmiş ve Pele tarafından kupanın favorisi olarak gösterilmişti. Ama turnuva bittiğinde Kolombiya ile ilgili akıllarda kalanlar sadece Valderrema’nın kabarık saçları ve Escobar’a yapılanlar olmuştu.


Kupa hollywood filmi gibiydi gerçekten seyirci sayısı da bunu doğrular nitelikteydi. 52 maçı toplam 3.567.415 biletli seyirci izlemişti ve maç başına 68604 seyirci ortalamasıyla kırılan rekor 1994’ten sonra gerçekleşen üç dünya kupasında da kırılamadı. Ne gariptir ki futbolun; basketbol, amerikan futbolu ve beyzbol gibi sporların gölgesinde kaldığı bir ülkede amerikan futbolu sahalarından bozma stadyumlarda oynanan bu dünya şampiyonası halen dünya kupaları tarihinin en yüksek seyirci ortalamasına sahip olan turnuvasıdır.

24 takımın katıldığı son dünya kupasında, dünya kupaları tarihi açısından birçok ilke şahit olmuştuk. Turnuva ilk kez Avrupa ve Güney Amerika dışında bir yerde gerçekleşiyordu. Sahada ilk kez sırtlarında numaralarıyla birlikte isimleri de yazılı olan futbolcular ve yalnızca siyah forma giymek zorunda olmayan rengarenk formalı hakemler izliyorduk. İtalya 90’daki keyifsiz futbol FIFA’yı çözüm arayışına itmiş, takımları atak futbola teşvik etmek için önerilen galibiyete 3 puan sistemi de ilk kez bu kupada uygulanmaya başlamıştı. Çözümün işe yaradığını söyleyebilirdik çünkü gol ortalaması gözle görülür biçimde artmıştı. Kupa baştan sona ilklerin kupasıydı gerçekten. İtalya milli takımının kalecisi Pagliuca gruptaki Norveç maçında kırmızı kart görerek dünya kupaları tarihinde oyundan atılan ilk kaleci, Fas milli takımı, kaleci değiştirmeye de izin veren yeni kurallar sayesinde bir maçta üç oyuncu değiştiren ilk takım, A grubunda oynanan A.B.D. - İsviçre maçı ise tamamen kapalı bir stadyumda oynanan ilk dünya kupası maçı olmuştu. B grubu maçında Rusya, Kamerun’u 6-1 yenerken Rus futbolcu Oleg Salenko dünya kupaları tarihinde bir maçta 5 gol atan ilk futbolcu olarak bir rekora imza atıyordu. Salenko daha sonra ülkemizde İstanbulspor forması da giyecekti.

Son avrupa şampiyonu Danimarka, 4 yıl sonra dünya şampiyonu olacak olan Fransa ve futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere ise elemeleri geçemedikleri için turnuvayı televizyondan izlemek zorunda kalan takımlardı. Özellikle Fransa çok dramatik bir şekilde elenmişti. Fransızlar eleme grubundaki son maçta Bulgaristan deplasmanında, daha sonra Fenerbahçe forması da giyecek olan Kostadinov’dan yedikleri son dakika golüyle turnuvaya katılma biletini Bulgarlar’a kaptırmıştı. Bulgarlar da yıldızları Stoitchkov’un büyüleyici futboluyla dünya 4.sü olarak bu bileti boş yere kazanmadıklarını tüm dünya’ya göstermiş oldular. 3.lük maçında bulgarlar’a 4 gol atan İsveç, “bebek yüzlü” golcü Brolin, Afrika asıllı Martin Dahlin ve daha sonra Fenerbahçe forması giyecek olan Kenneth Andersson’dan oluşan üçlüsüyle kupanın en golcü takımı olmuştu.

Dünya kupaları sahnesine ilk kez çıkan üç takım vardı. Bunlar Nijerya, Yunanistan ve Suudi Arabistan’dı. Nijeryalı futbolcular oynadıkları futbol ve attıkları gollerden sonra yaptıkları ilginç danslarla taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazanmışlar ama 2. turda normal sürenin son dakikalarında yedikleri beraberlik golü ve uzatmalarda yedikleri penaltı golüyle turnuvanın finalisti İtalya’ya elenerek kupaya şanssız bir şekilde veda etmişlerdi. Yunanistan turnuvayı gol atamadan ve puan toplayamadan tamamlayan tek takım olmuş, Suudi Arabistan ise Kuzey Kore’den sonra dünya kupaları tarihinde 2. tura yükselmeyi başaran ikinci Asya takımı olmuştu. Suudi arabistan’lı Saeed Owairan’ın gruptaki Belçika maçında 5 kişiyi geçerek attığı gol kupanın en keyifli anlarından biriydi. Bu gol birçok futbol otoritesi tarafından Maradona’nın 1986’da İngiltere’ye attığı gole benzetilmişti. 1986 dünya kupasının kahramanı Maradona bu turnuvaya 4-0 kazandıkları Yunanistan maçında muhteşem bir gol atarak başlamış, ancak daha sonra doping kullandığı için turnuvadan ihraç edilerek sevenlerine hüzünlü bir vedada bulunmuştu. Maradona’dan yoksun kalan Arjantin ise 2. turda Romanya’ya 3-2 yenilerek kupaya erken veda etti. Romanya daha sonra Galatasaray’da oynayacak olan Hagi’nin mükemmel golleriyle izleyen herkesin beğenisini kazanmıştı.

Almanlar, A.B.D.’ye son dünya şampiyonu ve son 3 dünya kupasında da final oynayan tek takım olarak gelmişti. Turnuvaya açılış maçında Bolivya’yı 1-0 yenerek başladılar ancak çeyrek finalde Bulgar Letchkov’dan yedikleri kafa golüyle yıkıldılar. 12 yıl sonra Brezilya da son 3 kupada final oynayan takım olarak geldiği Almanya’da çeyrek finalde Fransa karşısında Henry’den yediği golle aynı hayal kırıklığını yaşayacaktı. Dünya kupaları tarihinde hiçbir takım üst üste 4 kez finale gidemedi.

1990 dünya kupasındaki performansıyla Afrika Aslanları lakabını alan Kamerun ise izleyicilere Rusya’ya attığı golle dünya kupaları tarihinin en yaşlı golcüsü olan 42 yaşındaki (42 yıl 39 gün) Roger Milla ile Brezilya karşısında gördüğü kırmızı kartla kupa tarihinin en genç kırmızı kart gören oyuncusu 17 yaşındaki (17 yaş 358 gün) Rigobert Song arasındaki yaş farkından başka bir ilginçlik sunamadan ilk turda elendi.

Kupaya renk katan yalnızca hakemlerin formaları değildi. Meksika kalecisi Campos da maçlara kendi tasarladığı rengarenk formalarla çıkıyordu. İsveç’in kalecisi Ravelli yaptığı ilginç hareketlerle ilgi odağı olmuş hatta doğru mudur bilmem ama deli raporu olduğu bile rivayet edilmişti. Belçikalı Preud-Homme ise Owarian’dan dünya kupaları tarihinin en güzel gollerinden birini yemesine rağmen turnuvanın en iyi kalecisi seçilmişti.

İlklerin kupasında final maçı da penaltılara kalarak bir ilke sahne olmuştu. Kupanın sahibi ilk kez penaltılarla belirlenirken İtalyanlar’ın o ana kadar kupadaki kahramanı olan Roberto Baggio futbolla ilgilenen herkesin bugün bile rahatlıkla hatırlayabildiği o son penaltı vuruşunu kalenin üzerinden dışarı göndererek Brezilya’nın dünya şampiyonluğunu ilan etmiş oldu.

Brezilyalı’lar kupayı, turnuva başlamadan 1 ay önce Imola pistinde geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybeden Brezilyalı efsane Formula 1 pilotu Ayrton Senna'ya itaf ettiler. Şampiyon Brezilya kupa boyunca bize hep güzel şeyler sunmuştu (2. turda Leonardo’nun A.B.D.’li ramos’a dirsek atıp sol kulağının yakınındaki bir kemiği kırarak oyundan atılması dışında). Romario’nun turnuva boyunca oynadığı futbol, Bebeto’nun çeyrek finaldeki hollanda maçında attığı golden sonra yanına romario ve mazinho’yu da alarak yeni doğan çocuğu mateus’a itafen kollarını beşik gibi sallayarak gerçekleştirdiği gol sevinci ve aynı maçta Branco’nun 40 metreden attığı frikik golü hala hafızalarımızdaki yerlerini koruyor. brezilya kadrosunun 20 sırt numaralı futbolcusu 17 yaşındaki Ronaldo’yu izlemek için ise biraz daha beklememiz gerekiyordu.


Dünya Kupası Yazı Dizisi
Blog Widget by LinkWithin